8 Ağustos 2010 Pazar

Benden niye pazarlamacı olmaz?


Yukarıdaki resim bilimum pazarlama-yönetişim seminer veya kongrelerinin %80'inde kullanılan ve peynir ekmek gibi satan bir görsel, konuyla ilgili olduğundan bende kendisini burada kullanmakta bir sakınca görmedim.

Bu sabah uyandım ve niyeyse durduk yere birden aklıma Saint Benoit'daki ilk yılımda yaşadığım bir sahne belirdi. Bu garip durum psikolojide nasıl açıklanıyor bilemem.

Yıl 1997, Saint Benoit'daki ilk yılım. Okulda hazırlık 1'lerden herkesin sırayla yapması zorunlu olan bir görev vardı: Kardeş okulumuz olan bir köy lisesine para yardımı yapabilmek için okulun bahçesinde kendi yaptığımız veya satın aldığımız bir kek satıp para kazanmak.

Sıra bana gelince oldukça heyecanlanmıştım, malum salı pazarı ambiyansını bir tenefüs esnasında ansızın yakalamak insanı geriyor.

Tenefüs olduğu anda kek satıcılarının durduğu yere gittim, pakedimi açtım ve beklemeye başladım. Başta gelen giden olmadı, her sınıfta olduğu gibi bizim sınıfta da kimin en çok para kazanacağına dair bir iddialaşma olduğundan ben oldukça korktum hiçbir şey satamama düşüncesinden ama elimden de bağırıp sözlü reklam yapmaktan başka birşey gelmiyordu.

Ah kapitalist dünya nelere kadirsin, ilkokuldan yeni mezun olmuş çocuğu bile şu hallere sokabiliyorsun...

Neyse, tenefüs ilerlerken birisi geldi, "kekin fiyatı çok yüksek" dedi, fiyatı düşürdüm öyle aldı, bunu gören birkaç kişi de o fiyattan kek almak istediler, çaresizce boyun eğdim. Ama en sonunda bir çocuk çıkıp "keki yiyip parasını yedikten sonra vereceğim" deyip sonrasında beni kandırarak para ödemeden kaçınca kontrolü iyice kaybettim.

Şu noktadan sonra olay artık bir kek satışı değil, marketlerdeki promosyon sosis-sucukların vahşice kapışılmasına benzer bir tabloya dönüştü. Tenefüs sonunda elimde boş kek tabağı ve namusumla kazanabildiğim üç kuruşluk parayla sınıfa dönüp tam bir şamaroğlanı muamelesi gördüm.

Birkaç gün sonra tenefüste bahçede dolaşırken çok sevdiğim bir kız arkadaşım beni kolumdan tutup arkadaşının sattığı kekten almam için resmen bir reklam kampanyası yaptı ve ben dayanamayıp o mozaik pasta dilimini "normal" parasıyla aldım. Kendisi tatlı diliyle beni kandırmayı başarmıştı.

İşin kötüsü ben sadece benimle böyle konuşuyor sanıp kendimi özel sanarken onu başkalarıyla da aynı şekilde pazarlık yaparken görünce "müşteriye" satış yaptırmak için her yolun mübah olduğunu daha o yıl anlamıştım.

İnsanlara herhalde bu sektör çok cazip geliyor ki üniversitemin son yılında artık o kadar çok pazarlama-satış sektöründe çalışmak isteyen arkadaşım vardı ki yemin ediyorum işletme bölümünden ve bilimum çokuluslu şirketten tiksindim.

Çevremdeki mühendis veya psikologların bile bir bir pazarlamaya kaymalarını ise başarılı kek satış stratejileriyle açıklayabiliriz. Nasıl ki kek satmak için reklam yapılıyorsa, işe alımda da müşteri çekmek için çalışılacak işin reklamı yapılıyor, ve anlaşılıyor ki satış-pazarlama sektörü bu konuda gerçekten işini iyi yapıyor.

Artık anladım ki, pazarlamacı olmak ve müşterilerinizin paralarını size yönlendirmesini sağlamak için önce siz kendi işinizin müşterisi olmalısınız. Ama ortada şöyle de bir durum var: ben öyle bir insan değilim.

Bu acı gerçeklerle beni daha 13 yaşımda tanıştıran sevgili liberal dünya düzenine ve sevgili lisem Saint Benoit'ya, ardından halen bu düzeni bana tanıtmakta olan sevgili Koç Üniversitesine çok teşekkür ederim.

1 yorum:

  1. ahahah :) cok guzel bi yazi olmus.. da travma resmen o yas icin !

    YanıtlaSil